Küresel Ekonomik Yavaşlama ve Belirsizlik Kasvetli Bir Geleceğe İşaret Ediyor
Küresel ekonominin üzerindeki kara bulutlar giderek daha da yoğunlaşıyor. Uzmanlar, 2025 yılına girerken dünya genelinde bir yavaşlama eğilimi ve artan belirsizlik konusunda ciddi uyarılarda bulunuyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) gibi kuruluşların raporları, her ne kadar bazı küçük yukarı yönlü revizyonlar içerse de, genel tablonun kasvetli olduğunu ve küresel büyümenin zayıf kalmaya devam edeceğini gösteriyor. Bu durum, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için ciddi sınavlar anlamına geliyor.
Enflasyonun gölgesi, dünya genelinde hane halklarının alım gücünü eritirken, merkez bankalarının sıkı para politikaları ekonomik aktiviteyi baskılamaya devam ediyor. IMF’ye göre, küresel enflasyonun 2025’te %4,2, 2026’da ise %3,7 seviyelerine gerilemesi bekleniyor, ancak bu düşüş ülkeler arasında farklılık gösterecek ve birçok ekonomide hala hedeflerin üzerinde seyrediyor. Özellikle ABD’de enflasyonun hedefin üzerinde kalması ve Fed’in faiz indirimi döngüsünün yavaşlaması beklentisi, sermaye akışlarını zorlaştırarak riskli varlıklara yönelik yatırımcı iştahını azaltıyor. Bu durum, küresel ekonomideki kırılganlığı daha da artırıyor.
Jeopolitik gerilimler, küresel ticaretin can damarını kesmeye devam ediyor. Ukrayna-Rusya savaşı, Gazze’deki çatışmalar ve potansiyel İran-İsrail/ABD gerilimi gibi bölgesel istikrarsızlıklar, enerji piyasalarında aksaklıklara neden olarak piyasalara olan güveni ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor. Bununla birlikte, korumacılık politikalarının yükselişi, özellikle ABD’nin Çin’e uyguladığı tarifeler ve genel ticaret bariyerlerindeki artış, küresel tedarik zincirlerinde ciddi bozulmalara yol açıyor. Allianz Trade’in raporuna göre, mevcut küresel belirsizlik seviyesi COVID-19 salgını sırasındaki kadar yüksek ve bu tarifeler ABD’nin küresel ithalat tarife oranını 1890’lardan bu yana en yüksek seviye olan %25,5’e çıkarmış durumda. Bu durum, küresel ticaret hacmi artışının 2024 öncesi ortalamanın oldukça altında kalmasına neden oluyor.
ABD ekonomisi, federal hükümetin bütçe yetersizliğinden dolayı kapanması gibi iç sorunlarla boğuşurken, bu durum küresel ekonomiye dair belirsizliği daha da derinleştiriyor. Resmi ekonomik verilerin yayınlanmasının durması, Japonya’dan İngiltere’ye birçok ülkenin para politikalarını ve piyasa öngörülerini zorlaştırıyor. İş gücü piyasasında belirgin bir zayıflık görülürken, gümrük vergileriyle bağlantılı enflasyonist baskılar fiyatları yukarı çekmeye devam ediyor. Bu bilgi açığı, zaten kırılgan bir dönemde ekonomik istikrarı tehdit eden tehlikeli bir deney olarak yorumlanıyor.
Küresel ekonomik büyüme tahminleri, 2024’teki %3,3 seviyesinden 2025’te %3,2’ye ve 2026’da %3,1’e yavaşlamanın beklendiğini gösteriyor. Gelişmiş ekonomilerde büyüme hızının yavaşlaması öngörülürken, özellikle Avrupa Birliği’nde enerji krizinin uzun vadeli etkileri ve yüksek borç seviyeleri, Çin’de ise emlak sektöründeki kriz ve azalan iç talep büyüme hızını etkileyecek temel faktörler olarak öne çıkıyor. Bu yavaşlama, işsizlik oranlarının artmasına ve tüketici harcamalarının daralmasına yol açarak bir resesyon riskini canlı tutuyor. Orta vadeli büyüme beklentileri zayıf kalmaya devam ederken, kamu borcu rekor seviyelere yakın ve yükselmeye devam ediyor.
Özetle, dünya ekonomisi, enflasyonun inatçı varlığı, yüksek faiz oranları, artan jeopolitik gerilimler ve korumacı ticaret politikalarının getirdiği belirsizliklerle dolu, zorlu bir dönemeçten geçiyor. Mevcut göstergeler, iyimserliğe yer bırakmayan, kasvetli bir tablo çiziyor. Küresel iş birliğinin zayıfladığı ve her ülkenin kendi iç sorunlarıyla boğuştuğu bu ortamda, ekonomik istikrarın sağlanması her geçen gün daha da zorlaşıyor ve dünya, belirsizliğin hüküm sürdüğü bir geleceğe doğru sürükleniyor.



Yorum gönder